Bir kafeterya işletmecisi dostum ile sohbet ediyorduk. “İşler nasıl?”
diye sordum. Tebessüm etti, “Aile içinde sorunlar arttıkça, bizim işler
iyiye gider.” dedi.
Şaşırdım. “Nasıl yani?” dedim.“Bizim en
bereketli saatlerimiz, sabah 7 ile 9 arasıdır. Bu saatlerde kazandın
kazandın, sonra akşama kadar tek tük uğraşır durursun müşteri ile.”
dedi.
“İyi de bunun aile içi sorunlarla ne ilgisi var?” diye sordum.
“Hocam, ailesinde sabah kahvaltısı olmayanların ilk uğrak yeri
kafeterya ve pastanelerdir.” dedi ve devam etti: “Sabah işe gidenler,
okul için evden çıkanlar sabah kahvaltı yapmamışlarsa önce pastanelere
uğrar, bir-iki poğaça, sandviç alır, yollarına öyle devam ederler. Ama
aile içinde bir düzen varsa, sabah uğramaları azalır.”
Hiç böyle düşünmemiştim…
Benim şaşkınlığım artarken o konuşmaya devam etti: “Ha, aile içinde
iyi bir iletişim, keyifli bir yaşam varsa, bu sefer de akşam saatlerinde
dolar buraları. İnsanlar sevdikleriyle, eşi, çocukları ile gelirler
otururlar. Ancak bu bize çok kazandırmaz. Çünkü buraya keyifli gelenler,
birbirleri ile sohbet etmekten yiyip içmeyi unuturlar. Yediklerine
değil, birbirlerine odaklanırlar. Bir bardak limonata ve bir dilim kek
ile saatlerce sohbet ederler. Ne yalan söyleyeyim, para kazanamasak da,
insanları böyle keyifli görmek benim çok hoşuma gidiyor.”
Bir toplumda aile mutluluk düzeyinin ölçülmesi için pastane kullanım alışkanlığına bakılabileceği hiç aklıma gelmezdi.
Evet, doğru bir gözlem.
Zira aileyi aile yapan en temel iki etkenden biridir sabah kahvaltıları. Bir diğeri de akşam yemekleridir.
Sabah kahvaltısı aile içi “düzenin”, akşam yemeği “aidiyet bilincinin” göstergesidir.
Eğer bir aile içinde duygusal tükenmişlik yaşanıyor, günlük yaşam döngüsü bozuluyorsa ilk aksayan yer sabah kahvaltılarıdır.
Gece geç saatlere kadar oturmalar, uzun uzun televizyon seyretmeler,
bitmek bilmez internet gezintileri günlük yaşam döngüsünü aksatır.
Hâlbuki bir anne babanın, eşine ve çocuğuna yetebilmesi için istirahat
etmiş bir vücuda ihtiyacı vardır. Fiziksel olarak dinlenememiş bir baba
çocuğuna tahammülsüz olur. Yeterince istirahat edememiş bir anne
çocuğunun ihtiyaçlarını “vaktinde ve yeterince” karşılamakta zorluk
çeker.
Sabah kahvaltı yapmadan çocuğun okula, eşin işe gitmesi, kişiyi
hırçınlaştırır, öğrenme kalitesini düşürür, duygusal bağları zayıflatır…
Hâlbuki sabahın ilk saatlerinde ailecek bir masada oturmak, ilk
dakikaları birlikte geçirmek… Birbirleri ile vedalaşırken, akşam yeniden
buluşma temennisinde bulunmak, aile bağlarını kuvvetlendirir. Günün
kaliteli geçmesine neden olur.
Kahvaltılar aile içindeki “düzenin” ele vericisi olduğu gibi, akşam
yemekleri de aile üyelerinin birbirlerine “bağlılıklarının”, aidiyet
duygularının habercisidir.
Pedagojide akşam yemekleri bir karın doyurma eylemi değil, aile
üyelerinin birbirleri ile duygusal bağlarını kuvvetlendirdiği fırsat
zamanlarıdır. Bundandır ki akşam yemekleri “ye de hemen kalk” denilerek
geçiştirilebilecek bir iş değil, dakikalar süren, sohbet edilen, günün
özetinin çıkartıldığı, bir sohbet saatidir.
Eğer bir ebeveyn, aile yaşam kalitesini artırmak, daha keyifli bir
aile ortamı oluşturmak istiyorsa, sabah kahvaltıları ve akşam
yemeklerini düzene koymakla işe başlamalıdır.
Yoksa güne poğaça kuyruğunda başlamak, hiç de iyi bir başlangıç değildir.
Adem Güneş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder