Çok berbat bir tamlama oldu değil mi? Bir kelime tamamen
dünya kokarken diğeri anlatmaya gerek kalmayacak kadar açık, ufak birkaç saniye
düşününce insanın içine bir yumru oturtacak, hayatın ta kendisi olan kelime.
Ölümün soğuk nefesini duyabilecek hassaslıkta değiliz belki.
Ama her an ensemizde. Aksini kim iddia edebilir ki? Unutuyoruz, insanlığın
hali, ölümü unutmuşluğumuzun açıklamasıdır.
Ölüm hayatımızın tamamen dışına itilmiş durumda. Aslında
uğradığım mezarlık tam da merkezdeydi ama bu bizim çokça unutkan olduğumuzu
değiştirmiyor.
Mezarlığın uzun, yalnız ve üzgün sokağı bunu dile getirdi
bana. Ben yalnızım. Unutuluyorum. Beni ve bana bıraktıkları gözbebeklerini
herkes birer birer unutuyor. Şu ağaçlarımın heybetine bak, bir de mozolelerin
üzerindeki karmakarışık otlara… Ölüm diyor ki, ben şu ağaçlar kadar
heybetliyken insan, şu otlar kadar aciz, karışık ve savrulmuş… En çok da
unutulmuş. Her an kazıyorken kendi mezarımızı nasıl oluyor da unutulmuşluklar
içinde savruluyoruz anlamak mümkün değil!
En evvel kendimle konuşuyorum bunları. En son ne zaman mezar
ziyeretine gittim hatırlamazken bugün hiç bilmediğim bir mezarlığa girdim. İnna
lillahi ve inna ileyhi raciun derken, ahaliye içimden selam verirken, göğsümde
hep değişik bir tokluk vardı. Sanki ayan beyan geleceğimi izliyordum, sanki
beni orada tutan farklı bir maneviyat vardı ve sanki ben oradaki herkesle
tanışıyordum. Evet evet aradağım kelime bu; tanışıklık. Nasıl oluyor bilmiyorum
ama sahiden de oradaki herkesi tanıyor gibiydim ve geleceği-ölümü düşünmek hiç
bu kadar gerçekçi olamazdı herhalde. Akıbetim/iz belliydi. Toprağa ait
olacaktım, tıpkı topraktan geldiğim gibi. Aslıma dönecektim. Bu iç burkan bir
şey olduğu kadar apaçık da gerçekti. Musa (as)’nın beyzası gibi, gözümü
alıyordu. Yüreğime dokunuyordu.
Unutmamalıydım özümü ama nasıl? Toprağı unutmamalıydım.
Unutulmamalı.
Bu tip ziyaretler mi? Tefekkür mü? Kur’an mı?
Hangisi bizim aklımızı başımıza getirir ve sabitler?
BÜŞRA KILIÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder