8 Ocak 2020 Çarşamba

Yalnızlık kafese girmekten evladır!


Onca bilgiye ulaşılabilecek kaynağa rağmen hala bilgiye kavuşamayan insanların olması şaşırtıcı geliyor bana. Hala kulaktan duyma bilgilerle nasıl yaşanır ki? Çoğunluğun kıstas olduğunu kim iddia edebilir ki?

Ne yazık ki toplumda bu böyle şu yüzyılda dahi. Kişi Allah’ın kafasına koyduğu o muazzam şeyi kullanmayı reddediyor ve başkalarının dediklerine el açmış fikir dileniyor. Bir şeyi üç beş kişi toplanıp yapıyorsa o mutlak doğru sayılıyor. Öğrenmek bu kadar zor değil aslında. Ama konfor alanından çıkmak çok zor. Konfor alanından çıkmak demek aslında tüm herkesi sorgulamak demek. Herkesi, düşüncelerini sorgula, hatta toplumun doğru kabul ettiği şeyin yanlış olduğuna kanaat getirip onu hayatından çıkar falan bunlar topluma rest çekmek demek.

6 Ocak 2020 Pazartesi

Ölü evinin soğukluğunu bilir misin?


Bir yerde ölüm var, bir yerde şenlik…
Bir yerde gözyaşları aka aka tükenirken diğer yanda yankılanan kahkahalar…
Ateş düştüğü yeri yakar, kavurur. Bunca ölüm varken bir sürü de doğum var. Ölüm gibi doğum da bir döngü. Bir yerde biri ölüyorken diğer tarafta biri doğuyor, seviniyor, bir şeyleri kutluyor. Çok zıt ama bir arada.
İnsan unutan bir varlık olmasa üzüntüden helak ola ola ölürdü herhalde. İnsan bu kadar hızlı nasıl unutuyor ya da bu kadar hızlı nasıl alışıyor anlayamıyorum sanırım. Hayatın ölüm ile doğum diye adlandırdığımız bu iki ucunu tefekkür ederken bazen kayboluyorum. Ölüme rağmen hayata sıkı sıkı tutunmak nasıl açıklanabilir ki? Ölümün o soğuk nefesinin bize dönük olmaması onun olmaması anlamına gelmiyor. Bizde soluyacağız bir gün o nefesi. Belki son nefes olarak belki de canım ciğerim dediğimizin son nefesine şahit olarak…